21 Aralık 2016 Çarşamba

Gezi Yazısı: Üsküdar

İstanbul'un Anadolu yakasında bulunan Üsküdar'ın tarihi antik çağlara dayanır. Bilinen ilk adı Yunanca Altın Şehir anlamına gelen Khyrsopolis'tir. Şu anda kullandığımız Üsküdar isminin kökeni ise Romalıların bu bölgedeki Scutarion kışlasından gelmektedir. Bizanslılar tarafından da başta Altın Şehir anlamına gelen Hrisopolis kullanılsa da on ikinci yüzyıldan itibaren adı Skutarion olmuştur. İlçe İstanbul Boğazı'nın Anadolu kıyısında yer alır. Yaklaşık on iki kilometrelik sahil uzunluğu vardır.

Üsküdar 1352'de Orhan Bey zamanında Türk toprağı haline geldi. O dönemden beri de yapılan eserlerle adeta bir açık hava müzesi haline gelmiştir. Pek çok paşa ve o dönemin zenginleri yaptırdıkları yalılarla sahil şeridini süslemiştir. Ne yazık ki çoğu günümüze ulaşamamıştır fakat hala o eserlerden birkaçını görmek mümkündür. Günümüze ulaşamamalarının en önemli nedenlerinden biri yangınlardır. Bilindiği üzere eski İstanbul evleri depreme dayanıklı olsunlar diye ahşaptan yapılırdı. Ama bu da yangın gibi başka bir felakete yol açardı. Eski Üsküdar evleri bahçeli ahşap yapılardı. Evin iki kapısı olurdu. Biri sokağa diğeri ise iç bahçeye açılırdı. Yaklaşık 1950'lere kadar evlerin ekseriyeti böyleydi fakat daha sonra bu sıcak ve zarif evler yerini beton apartmanlara bıraktı. Ayrıca Üsküdar İstanbul'un en yeşil ilçelerinden biridir. Fakat betonlaşma bir ağaç katliamını da beraber getirmiştir. Mahalle kavramı da oldukça önemliydi. Eski mahalle dokusunda herkes birbirini en az üç kuşağa kadar tanırdı ve sakinler nadiren başka bir mahalleye veya semte göç ederlerdi.

Peki günümüzde ne değişti? Öncelikle betonlaşmayla beraber semtin dokusu büyük yara aldı. Yeşillik içindeki mahalleler, evler çıplak kaldı. Nüfus alması nedeniyle apartmanların sayısı artmalıydı. Dolayısıyla bahçeli evler birbiri ardına yıkılıp üçer dörder katlı apartmanlar yapıldı. Bu süreçte de maalesef estetik göz ardı edildi. Bakınca insanın içini açan o çok katlı, bahçeli ahşap yapılar pragmatik amaçlarla yapılmış beton binalara dönüştü. Bu değişim kendini mahallenin yapısında da gösterdi. Toplumun ve semtin değişmesi mahallenin tanımını da değiştirmişti elbette. Eskinin yakın komşulukları ve sıcak ilişkileri zoraki selamlaşmalara dönüştü. Semtler hatta ilçeler arasında taşınmak yaygınlaştığı için birbirini tanıyan mahalleli sayısı da azaldı. Ayrıca artık bu kargaşa ve gürültü dolu yaşamda huzur bulmak da pek kolay değil. 1900'lerin başında çoğunluğu oluşturan bahçeli evlerin bir kapısı dışarıya açılıyorsa diğeri huzura açılırdı. Günümüzde böyle bir imkan pek kolay değil. Ağaçlar ancak parklarda görülebiliyor.

Sonuç olarak Üsküdar modernleşme ile birlikte değişti. Fakat bu değişimin ardından özünü ne kadar saklayabildi? Bir semtin özü tarihinde saklıdır. Tarihiyle hiç uyuşmayan bir semtin özünden söz etmek mümkün değildir. Şimdilik o kadar vahim bir durum olduğunu düşünmüyorum. Fakat modern yaşamın değiştirici etkisine karşı bazı değerlerimiz korunmalıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder